Saturday, April 26, 2014

Hükumet ve Cemaat’in arası neden açıldı?




MUHTEŞEM BİR YAZI MUTLAKA OKUYUN !

ARTIK DUYUN KAVGAMIZIN SEBEBİNİ !!!!!!!!!!!!!!

Hükumet ve Cemaat’in arası neden açıldı?

Okumayı sevmeyen bir millet değiliz aslında. Sadece detayları sevmiyoruz. Bu yüzden bankadan kredi alırken, bir web sitesine üye olurken, iş sözleşmesi imzalarken hiç bir detaya bakmıyoruz. Sonuç odaklıyız. İmzala gitsin modundayız.Bu yüzden lafı uzatmayacağım, ama yazı uzun olacak, sözleşme de yok.

Madde madde Hükumet ve Cemaat in arası neden açıldı bunu yazmaya çalışacağım. Ancak bütün maddeler nedenlerden ibaret olmayacak. Bazı maddeler bilgi de içeriyor olacak. Bu yüzden sabırla okuyun. Bu yazının kaybedeni çok, önceden söylemiş olayım.

Not: Bu makalede yazılacak olan Amerika ve İsrail devletlerinden kasıt aslında bütün planların arkasındaki tek ülke olan İngilteredir.

1- Fethullah Gülen Amerika’ya yerleşmese idi dünyanın dört bir yanında okullar açılmayacaktı. Amerika buna müsaade etmezdi. Orta doğu’da Türkiye gibi bir müttefiki elde tutmanın yolu sadece Hükumet ile iyi ilişkiler kurmak anlamına gelmez, halkın sevdiği kanaat lideri olarak tanıdığı şahısları da kontrol etmekten geçiyordu. Amerika Türkiye’de bir kaç kanaat liderini kontrol altına alabildi. Daha fazla kanaat liderine nüfuz edemeyince kendisi kanaat liderleri ortaya çıkarmaya çalıştı (İskender Evrenosoğlu, A.O v.b) Kendi yarattıkları kanaat önderleri tek tek ellerinde patlayınca (kimi sapık çıktı, kimi kedi meraklısı) ellerinde kala kala Fethullah Gülen kalacağını anladılar bu yüzden Fethullah Gülen’i her anlamda desteklediler. Fark ettiyseniz Rusya (Putin ve Medvedev) ülkesinden önce sermaye baronlarını kovdu, sonra da Gülen okulları gibi tehlike arz edebilecek yapılanmalara yasak getirdi. Mesela Rusya’da Gülen Gurubu’nun okulları tek tek kapatılırken Süleymanlı Cemaati’nin yurtlarına hiç dokunulmadı. Bununla ilgili Rusya’dan Türkiye’ye özel bir ekibin gelip buradaki Suleymanlı Cemaati’ne ait yurtları tek tek gezdiğini ve bu cemaatin tamamen ıslah çalışması yaptığına kanaat getirip bunu rapor olarak Putin’e sunduğunu biliyor muydunuz? Aynı çalışmayı Gülen Okullarında da yaptılar ancak bu okullarda devletlere nufuz edebilmek adına insanlar yetiştirildiğini anladıkları zaman bütün okulları tek tek kapattılar. Diğer ülkeler de aynı şeyi yapacaklardı ancak Amerika buna müsade etmedi ve Gülen okullarının dünya çapında yayılmasına müsaade etti. Tek şartla ; O da Gülen’in Amerika’da kendi kontrolleri altında kalmasıydı.

2- Türkiye’de Atatürk’ün kurduğu Hükumet dahil hiç bir Hükumet İngiltere’den onay almadan kurulmamıştır. İngiliz kraliyet ailesi Erdoğan’ında hükümeti kurabilmesi adına Amerika ve İsrail’e gerekli yetkileri vermiş ve Erdoğan’ı desteklemelerini emretmiştir. Bu durumda açıklanabilecek bir kaç sebep vardır. Birincisi ileride yapacaklarını düşündükleri Arap baharları için Orta doğuda gösterebilecekleri örnek pilot devlet (Arap baharları olmadan önce Hükumet kurulmuştu). İkincisi İsrail’in güvenliğini sağlayabilecek bir devlet. Üçüncüsü madden çökmüş olan Orta doğu’ya yeni bir nefes katacak devlet. Bunları sol partili biri başaramazdı. Çünkü sadece çalmakla yetinirdi, öyle de oldu. Milliyetçi yapamazdı, işi gücü halkı birbirine kışkırtmak olurdu, oysa Orta doğu İslam adı altında birliğe muhtaçtı, bunu Anap yapamazdı çünkü güçlü bir liderleri yoktu. Bunu yapabilecek tek kahraman Recep Tayyip Erdoğan’dı. İstanbul’u yeniden inşa eden adam olarak biliniyordu. Ve Erbakan gibi mükemmel bir şahsiyeti halkın ihmal edebilmesi için karşısına defolu da olsa mükemmel bir başka adam çıkarmak gerekirdi. Erdoğan da bunun için Amerika’ya gitti.

3- Erdoğan Amerika’da bazı görüşmeler ve anlaşmalar yaptı. Bunu kimse inkar edemez. Ama buna kimse devleti sattı da diyemez. Erdoğan akıllı adamdı. Bu ülkeyi o istese de istemese de Amerika’nın istediği birileri yönetecekti. En azından kendi kontrolünde bu yönetimin olması, bazı hürriyet ve özgürlükleri Türkiye’ye getirebilmesi, toplumun daha ferah yaşaması demekti. Bu yüzden Amerika’nın teklifini geri çevirmedi. Amerika kendi yaptığı planlar dahilinde Erdoğan’ı kullanacaktı. Böylece hem kanaat önderi Fethullah Gülen hem de Siyasi Lider Erdoğan avuçlarının arasında olacaktı. Ama onlar plan yaparken Erdoğan boş durmamıştı. Erdoğan onların kendisini kullandıklarını zannetmesini istemişti. Amerika Erdoğanı, Erdoğan’da Amerika’yı kullanacaktı. Bir yere kadar. Amerika Erdoğan’ın foyasını anlayana kadar Erdoğan istediği gücü elde etmiş olacak ve Amerika’ya kafa tutabilecekti. Erdoğan Rusya’yı aydınlığa kavuşturan Putin’i örnek alıyor, Erbakan’ın ona öğrettiği tarih derslerini tekrarlıyor, Davutoğlu gibi dış siyaset dehalarını yanı başından ayırmıyor, 28 şubattan aldığı Medya dersi ile bir yandan TV, Gazete ve Radyo kanallarında nüfuz oluşturmaya çalışıyor, Türkiye’de sözü geçen siyaset, din ve bilim adamlarını tek tek arkasına alıyor, Ordu’da yeni düzenlemeler yapıyor, üst üste yasalar çıkarıyor, polisi güçlendiriyor, yargıyı arkasına alıyor, her çevreden tekmil koca bir ordu hazırlıyordu. Erdoğan bütün bunları yaparken birine çok güvenmiş ve bütün bu guruplar içinde kadrolaşmasına müsaade etmişti. O kişi Fethullah Gülen’di.

4- Türkiye’nin ekonomik durumu her geçen gün daha iyiye giderken, sıfırlar paralardan atılıyor, yeni köprüler, yeni şehirler, yeni metrolar, yeni kanallar, yeni istihdamları beraberinde getiriyor, 140 lira olan asgari ücret 1000 TL oluyor, daha önce İstanbul’un Anadolu yakasında sadece Carreffour AVM varken, her ilçede 3′er 5′er AVM açılıyor ve her biri tavan cirolar yapıyor, altyapı iyileştirmeleri sonuca gidiyor, yollar dubleleşiyordu. Bütün bunlar olurken devletin kasası da doluyor, devlet faiz ödemeyi bırakıp borç vermeye kalkıyor, İran ile ticaret yapmak için uluslararası para akışını sağlayan SWIFT kodu kullanmıyor ve muazzam bir para akışı sağlanıyor, bu paranın miktarını ne ABD ne başka devletler öğrenemiyor, hepsi çıldırıyordu. Artık kasada yeterince para biriktiğine inanan ve bu parayı birilerinin yemesi gerektiğini düşünen bir Amerika vardı artık. Bu parayı yiyecek olan baronlar da hazırolda bekliyordu. Recep Tayyip Erdoğan Davos’ta İsrail devlet başkanını yerin dibine sokuyor, bütün ülkeler ağzı açık izliyor, Mavi Marmara’da sadece Türkler şehit verirken Türkiye bir anda İslam aleminin bilinçaltında küflenmiş olan Ümmet bilincinin merkezi oluyordu. Artık Amerika için hareket vaktiydi, daha fazla bekleyemezdi. Daha fazla güçlenmemeliydi Türkiye. Çünkü Başbakan yerli otomobilden bahsediyor, Uzaya uydular fırlatılıyor, kendi uçağımızı ve helikopterimizi üretmekten bahsediyor, Altay Tankı İsrail’in ve Almanya’nın üzerinde yıllarca çalıştığı tanklara taş çıkartıyor, silah ihracatımız silah ithalatına yaklaşacak kadar artıyor, Türkiye önü kesilemez bir dönemece giriyordu. Artık buna dur demeliydi. Tek eksik, yargı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın destekçileri karşısında cılız kalan medya gücüydü. Ne yapmalıydı?

5- Türkiye’deki bütün sermaye baronlarını, bütün medya gücünü, bütün hukukçuları, bütün üniversiteleri, bütün yargı birimlerini, bütün kanaat önderlerini, bütün muhalif partileri, bütün vakıfları, bütün dernekleri, LGBT gibi kenarda köşede lazım olur diye kurdukları bütün örgütleri tek yumruk haline getirip, Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmenin zamanı gelmişti. Bunun için bahane hazırdı. Gezi Parkında ağaç eylemi yapılacak, önceden ayarlanmış polisler aşırı güç kullanacaklar, toplum tepki gösteriyormuş gibi oraya toplanacak ve bir yıkıma start vereceklerdi. Ama hesaba katmadıkları bir şey oldu. İstihbarat teşkilatı mevcut emniyetten bağımsız bir şekilde çalışarak Gezi Parkı olaylarını tek tek deşifre etti, Hükumet’in destekçisi bazı medya organları ve yazarlar dakika dakika olanları yazdı ve en önemlisi milyonlarca insan Recep Tayyip Erdoğan’a DİK DUR EĞİLME BU MİLLET SENİNLE mesajı verdi. Bu mesajı ne CNN’in 24 saatlik gezi parkı canlı yayını, ne Financial Times’ın kötü ekonomi yalanları, ne BBC’nin ajan muhabirleri, ne de Almanya’dan gelen Otpor Örgütü uzmanları alt edemedi. Çünkü mesaj millettendi ve millet bütün güçlerin üstünde bir güçtü. Milletin gücü olmadan hükümeti devirmek ise kumda tuğla ile arabacılık oynamaya benzerdi.

6- Hükumet’i Gezi’de devirip yerine hem sağdan hem de soldan bir karışım yaparak ekip yerleştirmek isteyen Amerika bunu beceremeyince gizli silahını ortaya çıkarmaya karar verdi. Artık risk alma vakti gelmişti. Gezi’de oluşturdukları muazzam gücün Recep Tayyip Erdoğan’a işlememesi Amerika, İngiltere gibi dış güçleri daha fazla korkuttu. Kolunu kırdıklarını düşündükleri Türkiye’nin kafasını koparma vakti gelmişti. Bunu meydan savaşında beceremedikleri aşikardı. En iyisi brütüsçülük oynamaktı. En iyisi Recep Tayyip Erdoğan’ın beklemediği biri ile beklenmedik bir hamle üzerinden saldırmaktı. Harcayacakları kişi belliydi. Aslında elde kalan son kişiydi o. Bunu yaparak hem Fethullah Gülen’in gücünü zayıflatacaklardı hem de Recep Tayyip Erdoğan’ın. Yani dış güçler bir taşla iki kuş vuracaklardı.

7- Gezi olayları sonrası hemen kirli oyunlar oynanmaya başlandı. Hükumetin bakanları ve çocukları hedefe alındı. Takipler yapıldı. Görüşmeler kaydedildi. En önemlisi Devlet’in en büyük bankası olmaya aday Halkbankası da bu operasyonla beraber dibe çökecek, İran ile yapılan ticaret engellenecekti. Hakan Fidan’ın kellesini isteyen İsrail yerine piyon olarak cemaatin adamını koyacak, Türkiye’nin bütün istihbaratını eskiden olduğu gibi elinde tutacaktı. Operasyon Başbakan Erdoğan’a kadar uzanacak, Başbakan Erdoğan’ı istifa ettirir ettirmez içeri alacaklardı. Hedef büyüktü, gözler karaydı. Bütün emirler verilmiş. 17 Aralık gecesini ikinci bir lozan yapacaklardı. Cemaat yargı organlarında meşhur iki savcısını kullanacak, medya ayağında ise sahibi oldukları organlar haricinde eski operasyonlarda ismi bavullarla geçen iki tetikçisini kullanacaktı. Onlar da hazırdı. Onlar Askeri vesayeti ortadan kaldırmışlardı. Onlar yargı vesayetini ortadan kaldırmışlardı. Onlar eğitim vesayetini ortadan kaldırmışlardı. Onların önünde kimse duramamıştı. Başbakan da duramazdı. Hükümeti de devireceklerinden emin bir şekilde çıkmışlardı yola. Halbuki onlar bütün bu vesayetleri ortadan kaldırırken yanlarında Başbakan ve dolayısı ile millette vardı. Başbakanı ortadan kaldırırken bunu hesap edememişlerdi. Millet karşılarında dikilecek, boylarının ölçülerini alacaklardı. Bir savaşı kumandanın değil, ordunun kazandığını unutmuşlardı. Önceki savaşları kendilerinin kazandıklarını zannediyorlar ve bu sarhoşlukla operasyona başlıyorlardı.

8- 17 Aralık’ta operasyon başladı, bakan çocukları, vekil çocukları, iş adamları tek tek baskınlarla içeri alındı, sorgulandı. Sorgu başladığı ilk gün medyanın iki tetikçisi bir bir dökülmeye başladı, 7-8 ay önceki mesajları ortaya çıktı, operasyondan bu şahısları haberdar eden savcılar nasıl oluyor da üslerini veya yargı kurumlarını bilgilendirmiyordu, operasyonu bu şahıslara sızdıran emniyet müdürleri nasıl oluyor da operasyondan üslerini haberdar etmiyordu. Ortada bir kapan vardı ve bu kapanın üzeri Ananas bitkisi ile kamufle edilmişti. Kimse farkında değildi. Herkes Fethullah Gülen 4 metre kare bir odada sabahtan akşama kadar ibadet ediyor ve sadece ağlıyor diye inanmışken ortaya akıl almaz ses kayıtları çıkıyor ve cümle alem yeryüzüne gelmiş geçmiş en büyük CEO, GENEL MÜDÜR’ü yani Fethullah Gülen’i tanımaya başlıyordu.

9- Operasyon sekmişti, nokta atışı yapacağını zannedenler yanılmıştı, devlet kurumları ve özellikle istihbarat iyi çalışıyordu. Düşman 1 yıl içerisinde 2. tarihi yenilgisini almaya hazırlanıyordu. Onlar için bu iki yenilgi bizim için ise bu iki zafer o kadar önemliydi ki Rusya Devlet Başkanı Putin “Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesini alkışlıyorum” diyordu. Bosna Hersek’ten, Malezya’dan, Filistin’den, Mısır’dan, Endonezya’dan, Pakistan’dan Müslümanlar gösteriler yapıp son kalenin ayakta kalmasını istiyorlardı. Evet Türkiye son kaleydi. Sermaye baronlarının at koşturmak için sabırsızlandığı, bankaları tekrar boşaltmak için can attığı, devlet kurumlarını iç etmek için ağızlarının sulandığı, ezanı susturmak, insanları yozlaştırmak, şeytana hizmet etmek için ter döktükleri son ülke burasıydı.

10 – Üçüncü Dünya Savaşı çıkmıştı. Kimsenin haberi yoktu. Bangladeş’te Müslümanlar sokakta öldürülüyor. Myanmar’da Budistler camii ve Müslüman mahalleleri basıp masumları diri diri yakıyor, Filistin’de duvarlar örülüp Müslümanlar açlığa terk ediliyor, Mısır’da darbe yapılıp sokak ortasında katliamlar yapılıyor, Irak’ta Şii ve Sünni bahanesi ile her gün onlarca bomba patlıyor, Suriye’de Esad rejimi Müslümanlara kan ağlatıyor, Doğu Türkistan’da Çin Halk Cumhuriyeti Müslümanları kısırlaştırıyor, Somali’de, Etiyopya’da çölün ortasında bile El Kaide denen ve ismini bile Amerikalılardan duyduğumuz bir örgüt hortluyor, Müslümanlar dünyanın her yerinde zulüm ve işkence altında eriyordu. Savaş olmayan, kazandığımız bir tek yer vardı. Müslümanları tekrar bir araya getirecek, İslamı tekrar diriltecek, yeniden bir dirilişe şahitlik edecek o topraklar Türkiye’ydi. Şeytanın ve uşaklarının tek amacı burada da fitne ateşini yakıp İslamı somut olarak tamamen ortadan kaldırmak, ortada güçlü bir İslam devleti bırakmamaktı. Evet Müslümanlar bunun farkında değildi ama 3. dünya savaşı çoktan başlamıştı.

11- Türkiyeyi de savaşın ortasına atmak isteyen, pasifize etmek isteyen dış güçler ellerinde son kozu olan cemaati kullanmaktan çekinmediler. Milletvekilleri istifa ettirdiler, bürokratları yasa dışı hareketlere teşvik ettiler, bazılarını tehdit ve şantajla taraflarına çekmek istediler. Bu yüzden belki Başbakan Haşhaşi benzetmesi yaptı. Belki bu yüzden bu benzetme cemaatin bu kadar zoruna gitti. Gitmeliydi. Çünkü doğruydu. Yanlış olsa gülüp geçeceklerdi. Öyle olmadı ve olmayacakta.

12- Hedef yerel seçimler değil genel seçimler, bundan sonra 1 yıl boyunca Akparti’de istifalar devam edecek, bazı bölgelerde patlaklar olacak, farklı savcılar, farklı soruşturmalar olacak, farklı ses kayıtları, farklı görüntüler çıkacak ortaya. Hedef 1 sene içerisinde genel seçimler yapılana dek Hükumeti yıpratmak olacak. Bu yarışın kaybedeni hem Akparti olacak hem Cemaat. Kazanan ise şakşakçılar. Yani eline cips ve kola alıp evlerinde mücadeleyi TV’den keyifle izleyenler. Bizim Gezi’de yapamadığımızı 1 gecede cemaat yaptı diyen zihniyet olacak kazanan.

13- Bilmem hatırlar mısınız? Bütün bunların farkındaymış gibi son genel seçimlerden sonra “Artık Gel Bitsin Bu Hasretlik” demişti Başbakan. Sizce bunların farkında değil miydi Başbakan? Fethullah Gülen Türkiye’de olsaydı ve CEO olmak yerine Hoca efendi olmayı tercih etseydi şu anda Türkiye’de durum çok farklı olurdu. Ama vazgeçemedi şirketlerinden. Amerika’da kalmayı tercih etti. Yani baronlarla el ele olmayı tercih etti. İsrail’i tercih etti. Mavi Marmara’ya ikinci defa küfür etmeyi, Başbakan’ın başrolde oynadığı Roma oyununda Brütüs olmayı tercih etti.

Bundan sonra ne mi olacak?

Her şey size bağlı. Ya Akparti de Cemaatte gücünü yavaş yavaş kaybedebilir. Erdoğan bir sonraki seçimlerde partinin başında durur ve davaya sahip çıkarsa Türkiye kaburgasından dışarı çıkabilir. Yani hayal ettiğimiz gibi bağımsız bir ülke olabiliriz ( Şu an bağımsız olduğumuzu düşünmüyorsunuz değil mi? ) Ancak Başbakan artık ben yokum derse bu ülkeyi taşıyacak başka kahramanların olmadığını belirtmek isterim. Maalesef savaş ince bir sanattır. Tecrübe, Bilek ve Yürek gerektirir. Biri eksik olursa, eninde sonunda kaybedersiniz.

Beddua ile yazıyı tamamlamanın bir anlamı yok. Bu ülkenin bir ferdi olarak dış güçlerin oyunlarını bozacak tek güç yine Millettir. Yani sağlam irade’dir. Lütfen İrademize sahip çıkalım. Tabi önce İradeli olmak kaydı ile. Hükumet ve Cemaat kavgası diye başlık attık ama aslında başından beri demek istediğimiz tek şey bu kavganın Hükumet ve Cemaat arasında olmadığı. Bu kavga Türkiye ile dünyanın kavgası. Bu kavga Hak ile Batılın kavgası...


 https://tr-tr.facebook.com/DinlerArasiDiyalogTehlikesi

GÜLEN ÖRGÜTÜ PİRAMİDİ



‘Fethullah Gülen Cemaati’nde 25 yıl görev alan Prof. Dr. Ahmet Keleş, paralel yapının piramidini STAR’a anlattı. 5’inci kata kadar çıkan Keleş, cemaatin 1, 2 ve 3’üncü katmanının halk tabakası olduğunu, öğrenciler ve öğretmenlerin oluşturduğunu söyledi.


Prof. Keleş, “4. kat ara kattır. 5, 6 ve 7. katmanlar ‘örgüt ve teşkilat’ katlarıdır. 6. katta Hocaefendi’nin bildiği ve takip ettiği ‘hayati hizmetler’ yürütülür. Bakanlar Kurulu veya Milli Güvenlik Kurulu gibi bir tabaka. Bugünkü sorunların nedeni 5. katın abileridir” dedi.

Askeri vesayetin kaldırılmasından sonra kendi vesayetini kurmaya kalkışan paralel yapının gizli yönetim piramiti deşifre oldu. Fethullah Hoca Arşı dışında 7 katmandan oluşan paralel örgütün 5’inci katmanına kadar yükselen ve karanlık yapıya 25 yıl hizmet veren Dicle Üniversitesi’ndoen Prof. Dr. Ahmet Keleş, Fethullah Gülen Cemaati’nin bilinmeyenlerini tüm çıplaklığıyla anlattı.

Orta Anadolu Bölgesi’nde 1976 yılında ilk hizmet evini açanlardan biri olan Prof. Keleş, örgütün yönetim şemasını açıkladı: “Piramidin temelini halk tabakası oluşturur. İkinci ve üçüncü katta öğrenciler ve öğretmenler yani hizmet mensupları yer alır. Dördüncü tabaka ara kattır. Hem alt hem de yukarıya bağlantıyı sağlar. Beşinci, altıncı ve nihayet yedinci katlar hocaefendinin de içinde olduğu ‘örgüt ve teşkilat’ katlarıdır. Bu katlar ile altta yer alan ilk üç tabakanın arasında tanımlanamayacak derecede büyük bir fark ve zıtlık vardır. Zaten bugün anlamakta zorluk çekilen de budur.”

Prof. Keleş, devletin tüm kurumlarında kadrolaşmayı başaran bu yapı dışındakilerin bu durumu kolay kolay anlayamayacağını belirtti. Hedefe ulaşmak için Anadolu’nun en zeki çocuklarını yıllarca toplayıp bu iş için eğittiklerini söyleyen Prof. Keleş “Net ve açık söylüyorum. Bu hareket sadece ve sadece devleti ele geçirmek için var oldu ve çalıştı” dedi.

Fethullah Gülen’in dinle değil örgüt kurmakla uğraştığının altını çizen Prof. Keleş “O hiçbir zaman bir din adamı olmadı. Hatta din adamı olarak görülmekten de hoşlanmadı” dedi. Oluşturulan hizmet algısı ile her türlü şantajın, kumpasın caiz hale getirildiğini anlatan Keleş, Gülen’in sürekli beddua ettiğini belirtti. Fethullah Hoca’nın kendisini gelmiş geçmiş en büyük Veli, Fatih olarak gördüğünü de kaydeden Keleş “O tüm dünyayı fetheden ilk ve son Fatih olmaya kendisini inandırmıştı” dedi.


 https://tr-tr.facebook.com/DinlerArasiDiyalogTehlikesi

GÜLEN'İN UTANÇ MEKTUBU ELE GEÇTİ




Yeni Şafak, Gülen'in fahri başkanı olduğu Barış Adaları Enstitüsü'nün ABD'deki yabancı ülke temsilcilerine gönderdiği mektubu ele geçirdi.

İŞTE O MEKTUP:


Utanç mektubu
Yeni Şafak, Gülen'in fahri başkanı olduğu Barış Adaları Enstitüsü'nün ABD'deki yabancı ülke temsilcilerine gönderdiği mektubu ele geçirdi. Türkiye hakkında karalamalarla dolu mektupta '90 yıllık demokrasi krizde" deniliyor.

Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu paralel yapıya ait 'Barış Adaları Enstitüsü' tarafından ABD'deki yabancı ülke temsilciliklerine ve düşünce kuruluşlarına gönderilen mektupta Türkiye'de demokrasinin tehlikede olduğu iddia ediliyor. ABD'deki paralel yapının dinler arası diyalog faaliyetlerini yürüten Barış Adaları Enstitüsü Küresel İlişkiler Direktörü Mehmet Kılıç'ın imzasını taşıyan ihanet belgesinde, Fethullah Gülen'den, 'onursal başkanımız' diye söz ediliyor.


KARA PROPAGANDA
Türkiye'nin 24 Nisan sözde Ermeni soykırımı için Ermeni girişimlerini önlemek amacıyla yoğun lobi faaliyetleri yürüttüğü sırada ABD'deki yabancı ülke temsilciliklerine gönderilen mektupta, Türkiye, ağır bir dille karalanıyor. Türkiye'nin ABD'deki yabancı ülke yetkililerine kara propagandanın yapıldığı mektupta, Türkiye özgürlüklerin kısıtlandığı ve boğazına kadar yolsuzluk ve rüşvete batmış bir ülke olarak gösterilmeye çalışılıyor. Başbakan Erdoğan hakkında asılsız iddialara yer verilen paralel yapının ihanet belgesinde, '90 yıllık demokrasi krizle karşı karşıya' deniliyor.
LOBİLERE ŞİKAYET
Mektupta, 24 Nisan öncesinde ABD'de ülkemiz aleyhine yoğun bir lobi faaliyetinin yürütüldüğü bir sırada Türkiye, ABD'deki yabancı temsilcilik ve lobilere şikayet ediliyor. Türkiye'nin, BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği'ne adaylık için yoğun bir lobi faaliyeti yürüttüğü bir sırada gönderilen mektup, bu çabalara sekte vurmayı amaçlıyor.
ASILSIZ İTHAMLAR
İhanet mektubunda Türkiye'yi karalamak ve Başbakan Erdoğan'ı kötü göstermek için gerçek dışı iddialar sıralanıyor. '90 yıllık demokrasi krizle karşı karşıya' denilerek, 27 yıllık tek parti dönemi demokrasi süreci olarak gösteriliyor. Türkiye, yolsuzluk ve rüşvet ülkesi olarak gösterilirken, hakkında hiçbir yolsuzluk soruşturması olmayan Başbakan Erdoğan ise olarak bizzat yolsuzluğun içinde olmakla itham ediliyor.
17 Aralık yargı darbesi savunuldu

Türkiye'yi şikayet eden mektubun ilk girişinde, 17 Aralık'ta hükümete yönelik yargı darbesi girişimi, paralel yapıya bağlı güvenlik personelinin hazırladığı tutanaklar ve sahte delilere rağmen adeta doğruymuş gibi anlatılıyor. Yargı tarafından haklarında kesin hüküm verilmeyen şahıslar suçlu ilan ediliyor. Mektubun ikinci bölümünde ise 17 Aralık operasyonuna karşı dik duran Hükümetin tavrı eleştiriliyor.
KANITLAMA ÇABASI
Başbakan'ın kendisini ve hükümetini hedef alan operasyona karşı verdiği refleksin şikayet edildiği mektupta, paralel yapıya yönelik Erdoğan'ın söylemleri eleştiriliyor ve girişimin bir darbe girişimi olmadığı kanıtlanmaya çalışılıyor. Darbe girişiminde bulunan paralel yapıya bağlı devlet görevlilerinin görev yerlerinin değiştirilmesini, görevden alma olarak şikayet eden mektupta, yargıçlar ve polislerin delil gösterilmeden görevden alındıkları iddiası bulunuyor.
SİYASET YAPMIYORMUŞ
Mektubun 3. maddesinde, Gülen'i siyasete karşı bir güç olarak gören enstitü yetkilisi kendilerini hizmet hareketi olarak değerlendiriyor. Mehmet Kılıç imzalı mektupta, Gülen Cemaati'nin hiçbir şekilde politik bir aday ya da parti arayışı içinde olmadığı vurgulanıyor. Buna gerekçe olarak da katılımcı ve gönüllülerinin politik spekturum çevresinden geldiği vurgulanıyor. Darbe girişimine kılıf bulan paralel yapının sözcüsü, 17 Aralık darbe girişimini, yolsuzluk ve güçler ayrılığını korumak adına yapılan bir operasyon olarak savunuyor.
Gülen'in yeni karargahı Brüksel
İhanet belgesinin, Amerika'daki Ortadoğu ve Türkiye ile ilgilenen sivil toplum örgütlerine, Temsilciler Meclisi ve Senato'nun bazı üyelerine, Amerika'da başta Yahudi lobilerinin finanse ettiği kuruluşlar olmak üzere düşünce kuruluşlarına gönderildiği öğrenildi. Gülen Cemaati'nin önümüzdeki günlerde ABD'deki eylem planına benzer bir eylem planını da Brüksel üzerinden gerçekleştireceği öğrenildi. Paralel yapının, Avrupa Konseyi ile Avrupa Parlamentosu'ndaki milletvekillerine ve Avrupa'daki lobilere 18 Nisan'dan itibaren mektupları göndermeyi planladığı öğrenildi.
Pensilvanya'nın rolü yokmuş
Fethullah Gülen'in 17 Aralık darbe girişiminde bir rolü olmadığı iddia edilen şikayet mektubunda, Gülen'in avukatlarının şikayetleri de yer alıyor. Mektupta yer alan en dikkat çekici ve inandırıcılıktan uzak bölüm ise Gülen'in operasyonu yapan paralel yapının hiçbir elemanını tanımadığı iddiası. Diğer taraftan 1999'dan bu yana ABD'de yaşamını sürdüren Gülen'in Türkiye'deki tek isteğinin ise hükümetin şeffaf ve hesap verebilir olması ve hukukun egemen olması olduğu ileri sürülüyor.İhanet belgesinde, Hükümet ile ilgili iddialar için 2 yıldan bu yana Türkiye aleyhtarı yazıları kaleme alan medya kurumları referans gösteriliyor. Bu referanslara mektupta yer veren yapının dış bağlantıları ve Gezi Parkı sürecinden bu yana durduğu yer de bir ölçüde deşifre oluyor. Mektubu kaleme alan Kılıç, New York Times, WSJ, Washington Post'un haberlerine dikkat çekiyor. Basın özgürlüğünün kısıtlandığından bahseden Kılıç, Türkiye'deki basından örnekler vererek kendi yazısında çelişkilere düşüyor.

Bakan Davutoğlu gündeme getirdi
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin 2015 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Geçici Üyesi olması için New York'ta temaslarda bulunduğu sırada Gülen Cemaati'nin Türkiye aleyhine kara kampanya yürüttüğünü açıkladı. Yabancı yetkililerin Washington ve New York'ta dağıtılan şikâyet mektuplarını kendisine ilettiğini belirten Davutoğlu, 'Beni en çok üzen hususlardan bir tanesi mektupla Türkiye'nin birçok yetkiliye şikâyet edilmiş olmasıdır. Biz geçmişte bu okullara her türlü desteği verdik. Benim yurt dışına gidip de, okulları ziyaret etmediğim hiçbir örnek yok. Her zaman Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızla çok kısa süreli ziyaretlerde bile destek verdik. Bu okulların bütün sorunlarını çözmeye çalıştık' dedi.
Çok ağır ithamlar
Gülen Cemaati'nin ABD'deki dinlerarası diyalog çalışmalarını yürüttüğü Barış Adaları Enstitüsü Küresel İlişkiler Merkezi Direktörü Mehmet Kılıç imzasını taşıyan mektup, baştan sona ağır ithamlar içeriyor. İşte o mektuptan bazı bölümler:
- 17 Aralık'ta İstanbul Baş Savcısının talimatı ile Türk polisi iç işleri, ekonomi ve şehircilik bakanlarının oğulları, İranlı-Azeri iş adamı Rıza Sarraf ve Halkbank genel müdürü Süleyman Aslan tutuklandı.
- Polis baskınları sırasında Süleyman Aslan'ın evinde ayakkabı kutusu içinde 4,5 milyon dolar ve kitaplıkta 10 milyon TL (yaklaşık 5 milyon dolar) bulundu. Benzer şekilde iç işleri bakanının oğlunun evinde önemli miktarda nakit para ve yedi adet elektronik çelik kasa bulundu.
-Ayrıca polis soruşturma sırasında içişleri, ekonomi ve AB bakanlarının Azeri işadamı Rıza Sarraf'tan milyonlarca dolar rüşvet aldığına dair fotoğraf, video görüntüsü, telefon görüşmeleri ve ödeme makbuzları buldu.
-İktidar soruşturma içinde yer alan yüzlerce emniyet müdürü ve polis memurunu görevden aldı ve soruşturma dosyaları herhangi bir doğrulanmış gerekçe gösterilmeden soruşturmayı yürüten savcılardan alındı. Her ne kadar Üst Mahkeme reddettiyse de, hükümet polis memurlarının herhangi bir soruşturma halinde, siyasi liderlerin kendisi dahil olsa bile, siyasi yönetimi haberdar etmelerini zorunlu kıldı Medya'nın polise erişimi ciddi oranda kısıtlandı. İktidarın tüm bu hareketleri kamuoyunda tepki aldı.
- Sizlerin de muhtemelen fark ettiği gibi Türkiye'deki geniş çaplı yolsuzluk soruşturması dünya genelinde New York Times, Wall Street, Washington Post ve başka birçok ABD yayını tarafından birinci sayfa haberi oldu. Şu ana kadar skandallar üç bakanın ve AK Partili beş milletvekilinin istifası, iktidarın soruşturmalara müdahalesi ve yargıyı, savcıyı, polisi ve basını bastırması ile sonuçlandı.
- Türkiye her zaman Ortadoğu için bir anayasal demokrasi modeli olarak görüldü. Ancak bu 90 yıllık demokrasi şu an büyük bir kriz ile yüz yüze. Üç bakanın oğlunun ve bizzat Başbakanın kendisinin karışmış olduğu bu dört ayrı yolsuzluk soruşturması hükümet kanadından toplu tepki ile karşılandı; insan hakları, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü açıkça Türk demokrasisinin altını kazılarak açıkça hukuk devleti çöküşe yaklaştırdı.
- Dikkatleri skandallardan uzaklaştırmak için AK Parti üyeleri ve yönetimi Barış Adaları Enstitüsü Onursal Başkanı Fethullah Gülen'i itibarsızlaştırmaya çalıştı. Bu nedenle sizin de kaygılarınızı giderebilmek ve aklınıza gelmiş olabilecek sorulara cevap sağlayabilmek amacıyla size tüm bu gelişmelere yönelik kısa bir özet gönderiyoruz.
-Vaktinizin değerli ve sınırlı olmasına binaen Türkiye'de bu son gelişmeleri özetleyen, kaygılarınızı karşılayacak belki de bazı sorularınıza cevap oluşturacak bu bilgi notunun ofisiniz için oldukça faydalı olacağına eminiz.
- Teveccühünüz için teşekkür eder uygun olduğunuz bir zaman için cevabınızı bekleriz.

https://tr-tr.facebook.com/DinlerArasiDiyalogTehlikesi

 http://yenisafak.com.tr/politika-haber/utanc-mektubu-10.04.2014-635260?utm_source=yenisafak-facebook&utm_medium=yenisafak-facebook&utm_campaign=yenisafak-facebook

SAİD NURSİ'NİN TALEBESİ ABDULLAH YEĞİN: GÜLEN YAHUDİ'YE ÇALIŞIYOR


Sistemleri ve Yapılanmaları Yahudilerle aynı..
Yahudilerde haksızlık ve zülümde sınır tanımaz.amma ve lakin sanki zülme uğrayan onlarmış gibi en çok'da ağlayan onlar
Fetoş'cular Devleti dövmeye kalktı..
Şimdi sanki mağdurlarmış gibi ağlayan kendileri..

Bunlar degilmi _?
içki Masalarında Kur‘an okutan.
Bunlar Değilmi?
Kelimei Şehadet ve Tevhidden Muhammet Mustafa (s.a.v.) kaldıran.
Bunlar Değilmi?
Peygamberimizi Kamyonete bindirecek kadar alçalan.
Bunlar değilmi?
Allah'la konuştuğunu iddia eden.
Bunlar değilmi?
Dinler arası diyalog safsatası çıkarıp tek dinin İslam olduğunu unutan.
Bunlar değilmi?
Müslümanlar arasına Fitne sokan,Nifak Sokan.
Bunlar değilmi?
Devletin sırlarını dış mihraklara ahtarıp darbe yapmaya kalkan.
Bunlar değilmi?
Yahudi ve Misyoner derneklerine Bağışlar yapan.
Bunlar değilmi?
Müslümanlara beddua edip,Yahudi ve Hiristiyanlara her hangi bir zarar dokunacak olsa üzülen.
Bunlar değilmi?
Budizm Ahlak dinidir diyen.
Bunlar değilmi?
Başörtüsüne Teferruat diyen.
Bunlar değilmi?
Cebrail (a.s) gelse parti kursa onabile oy vermem deyip,İslam duşmanlığı yapmış zihniyeti belli CHP 'ye oy Toplayan.
Bunlar degilmi?
Türkçe Olimpiyatları gibi çeşitli haramların işlendiği bir proğrama, Peygamberimiz'de teşrif buyurdu iftirasına cüret eden sapıklar.

Bunlar...
Müslümanların itikatlarını ifsad etmekle meşgul.
Bunlar...
Müslümanlar Batıl düzenlere karşı uyanmasın,beşeri düzenlere yem olmaları için çalışıp ter döken sapkın topluluklar.

Yahudi ve Hiristiyan misyonuna hamallık eden zavallılar...


 https://tr-tr.facebook.com/DinlerArasiDiyalogTehlikesi